Milliyetçilik ve Etnik Çatışma

 


MİLLİYETÇİLİK VE ETNİK ÇATIŞMA

1990’ların başından itibaren gözlemlemiş olduğumuz milliyetçilik ve etnik çatışmalardaki patlama, bu alanda yapılan akademik çalışmaların yeniden canlanmasını ve bu konuların psikolojik boyutları hakkında bir çok yaklaşım geliştirilmesini sağladı. Elbette ulusalcılık ve etnik çatışma, yeni bir fenomen değildir ve milliyetçilik düşüncesinin kökenleri 1789 Fransız İhtilaline kadar götürebilir. 1966 yılında Walker Connor, milliyetçilik ve etnik huzursuzluğun, Kanada, Hindistan, Sudan, Yugoslavya, Birleşik Krallık, Uganda ve Irak gibi dünyanın farklı birçok yerinde tekrar ortaya çıktığını ifade etti. Açık bir biçimde, Soğuk Savaşın yoğun olduğu dönem birçok ciddi sorunun ortaya çıkmasına neden oldu, ulusal ve etnik mücadeleler yaygın bir biçimde kapitalizm ve komünizm bakış açıları ile incelendi. Vietnam Savaşı bunun en büyük örneğidir.

 

Günümüzde ‘’ulus devlet’’ kavramının yaygın biçimde kullanılmasına rağmen devletlerin büyük çoğunluğu yalnızca tek bir ulus ya da etnik gruptan oluşmazlar. Örnek olarak, Birleşik Krallık; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşan çok uluslu bir devlettir. Bir diğer örnek ise Irak; Kürtler, Sünniler, Şiiler’den oluşur.  Ulusların her zaman bir devlete eşit olmadığı gerçeği, sıklıkla bir ulusu tek bir devlet ve toprak parçası üzerinde birleştirmek isteyen ayrılıkçı ya da bölücü hareketlerin yükselmesine neden olur.

 

Geçtiğimiz yıllarda, Connor’ın da 1960’larda bahsettiği üç gerginlik bölgesi olan Yugoslavya, Ruanda ve Sudan kanlı etnik çatışmalara sahne oldu.

1994’de Ruanda Başkanı öldürüldü ve hükümetin kontrolü Hutulu aşırı güçler tarafından ele geçirildi. Devamındaki 100 gün boyunca yaklaşık 8.000 Ruandalı katledildi. Bu durum 20.yüzyılda gerçekleşen en hızlı kitle ölümü idi.  2008 yılında benzer senaryo Sudan’da yaşandı. Janjavidler, Sudan’da soykırıma teşebbüs eden silahlı Arap milisleri idi ve bu grup, karşıt Arap olmayan Sudanlılardan şu ana kadar en az 100.000 kişiyi öldürdü.

Tıpkı diğer sosyal kavramlar gibi milliyetçilik ve etnik yapıya dair tanımlarda tartışmalıdır fakat yine de bu tarz tanımlar konusunda fikir birliği yapmak terörizmden daha kolaydır. Tanım zorluğu yaşanan bu durumlarda Potter Stewart’ın pornografiyi tanımlamak için kullandığı şu ifade akıllara gelir: ‘’Bu kavramı tanımlamak zor, ancak görürsem anlarım.’’

Fakat yine de şu Joshua Searle-White’ın psikolojik faktörlü tanımı kullanışlıdır:

‘’ Milliyetçilik geniş tanımıyla, aynı ortak tarihi, dili, ülkeyi, kültürü paylaşan bir grup insanın sahip olduğu  aidiyet duygusudur. Milliyetçilik açık bir şekilde ulusal bir grup bağımsız bir devlet kurma hareketi olabilirken aksi de olabilir çünkü self determinasyon günümüzde bir ayrıcalıktır ve ulus devlet bir çok milliyetçi hareketin belirgin bir özelliğidir.’’

Benzer biçimde bugün milliyetçilik üzerine yapılan birçok çalışma, milliyetçiliğin sosyal yapılanma derecesine vurgu yapar. Öncelikle milliyetçilik psikolojik olarak ele alındığında –Batı demokrasilerinde parti ile özdeşleşme gibi- hangi kuramlar kullanılır ? Hangileri sosyal bütünlüğü açıklar ? Hangileri ulusları bir arada tutar ve ‘’ulus’’ bilinci yaratır ? Siyaset psikolojisi, karşıt etnik güçler arasındaki çatışmaların nedenleri hakkında bizlere ne söyleyebilir ? Geçtiğimiz bölümlerde bu sorulara cevap niteliğinde birçok paradigma ortaya koyuldu ve bunlardan en öne çıkanı Stanley Milgram’ın otoriter kişilik adlı kuramı ve çalışması idi. Bugünlük yazımdan bu kadar, bir sonraki yazımda yine bu konunun devamı olan milliyetçiliği açıklamada kullanılan beş temel kurama göz atacağız. Okuduğunuz için teşekkürler.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası İlişkiler Disiplini

Oy Verme Davranışının Psikolojisi